18 Eylül 2014 Perşembe

NACİ AKIN; "SELENDİ MEDYA" EYLÜL SENDROMU

NACİ AKIN

NACİ AKIN

EYLÜL SENDROMU

Hafta sonu tatilinden çıkıp Pazartesi iş başı yapan çalışanlar, öğrenciler genellikle bugünü sevmezler, mutsuz olurlar ve buna da Pazartesi sendromu derler. Oysa hafta sonunda dinlenip tüm bir haftanın yorgunluğunu atarak zinde bir şekilde dükkanlarını açanların, okullarına, işlerinin başına koşanların daha arzulu, şevkli ve verimli olmaları gerekmez mi? Her ne kadar öyle olması gerekirse de insanın doğasında var olan yan gelip yatma güdüsü nedense çoğu insanı böyle düşünmeye sevk eder.

Pazartesi sendromundan söz edince bir de Eylül sendromundan söz etmek gerekir. Eylül sendromu üzerine de çok şeyler söylenebilir. Bizim öğrencilik yıllarımız da ikmale kalmak vardı, sonraları buna bütünleme denilmeye başlanıldı. Tüm yıl boyunca aldığın derslerden girdiğin sınavlarda, sözlülerde, telafilerde geçer not ortalamasını yakalayamadıysan, “Eylülde gel” derlerdi öğretmenlerimiz. Bu, arkadaşların yazın keyfini çıkarıp tatil yaparken, senin ders çalışmakla zamanını geçireceğin anlamına gelirdi ve tabi ki çok sevimsiz bir şeydi. Dahası Eylül ortalarında tatil biter okullar açılırdı, hala da öyle. Manisalılar, İzmirliler, Egeliler için Fuarın Eylül başında kapanması da başlı başına bir sevimsizlik sayılırdı, hoş bugün artık kimse fuarla ilgilenmiyor ya. Yazlıkçılar da Eylül geldi mi evlerine dönerlerdi, bu kimi yaz bekarları için nimet sayılsa da, kimileri için ise sultanlığın sona ermesi anlamına gelirdi. Bu örnekleri daha da çoğaltmak mümkün ama benim asıl temas etmek istediğim konular bunlar değil. Eylül ayı maalesef siyasi geçmişimizde hiç de istenmeyen, tasvip edilmeyen, kara günlerle doludur.adnan_menderes_52_yil_once_17_eylul_h11930

6-7 Eylül hadiseleri Türk milletinin doğasında var olan insaniyet duygusu, hoşgörü, konukseverlik, sevecenlik, dostluk, kardeşlik gibi hasletlerini zaafa uğratmıştır. Dış mihrakların tahrik ve yönlendirmesi ve uydurma söylentiler halkın galeyana kapılmasına sebep olmuş ve bir anda öfke seline dönüşerek neredeyse bu insani değerlerinin yok olmasına neden olmuştur. Gayri Müslim vatandaşlarımız ve özellikle de Rum kökenli yurttaşlarımıza karşı girişilen bu kabul edilemez hareketler maalesef Türklük adına bir utanç vesilesi olmuştur. Kahramanmaraş ve Çorum olaylarında da benzeri tahrikçilerin ortaya çıktığı artık gün gibi aşikardır.

12 Eylül 1980 darbesi de Eylül ayında vuku bulan Türk demokrasisinin ve siyasi tarihinin kara bir lekesidir. Maalesef “Şartların oluşmasını bekledik” diyen zihniyet, her gün onlarca gencin kanlarının akmasına, siyasi cinayetlere, kardeş kavgasına, adeta bir neslin madden ve manen yok olmasına seyirci kalmış, Türk devletine ve milletine en büyük ihanetin içinde olmuşlardır. Bugün bu darbenin faillerinin göstermelik mahkemelerde yargılanıyor olmaları neyi değiştirmiştir? Giden canlar geri mi gelmiştir? Yoksa Türkiye’nin bozulan siyasi ve toplumsal yapısı düzene mi girecektir? Bugün ülke hızla bölünmüşlüğe doğru gidiyorsa, toplum kutuplaşmış, insanlarımız birbirlerine karşı kin ve nefret duyguları beslemeye başlamışsa, hukuk, adalet çürümeye doğru gidiyorsa, birileri “biz zamanında çok çektik” diyerek rövanş alma güdüsüyle hareket ediyorsa, bunda darbeler yoluyla bozulan toplumsal ve siyasal düzenin payının birinci sırada olduğunu kimse inkar etmesin.

Maalesef Türkiye’de bu yolu açan ilk darbe 27 Mayıs darbesidir. 27 Mayıs darbesi sonrası kurulan düzmece Yassıada Mahkemeleri kararlarını yine bir meşum Eylül gününde 15 Eylül’de açıklamıştır. Memleketi imar ve inşa etmekten, kalkındırmaktan, insanlarımızın hür ve eşit yurttaşlar olduğunu hatırlatmaktan, halkımızın huzur ve refahını düşünmekten, insan hakları, demokrasi ve millet egemenliğini savunmaktan başka kusurları olmayan bu insanlar hakkında 15 idam 32 müebbet hapis ve birçoğuna da 4 sene iki aydan 20 yıla kadar hapis cezası verildi. Aynı gün (4 saat içinde) uluslararası telkinlerden kurtulmak için, yangından mal kaçırırcasına idamların üçü askeri cunta tarafından onaylandı diğerleri müebbet hapse çevrildi.

16 Eylül günü Maliye Bakanı Hasan Polatkan ile Dış İşleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu İmralı adasında infaz edilirken, babam da dahil olmak üzere diğerleri askeri yük uçağı ile elleri kelepçeli olarak Kayseri cezaevine nakledildiler.

Milletin sevgilisi şehit Başvekil Adnan Menderes ise ertesi günü yani 17 Eylül günü hem insanlığa, hem hukuka ve hem de ilahi adalete aykırı bir biçimde hastalığı henüz geçmeden ve adli tabipin sağlık durumunun infaza elverişli olmadığı yönündeki itirazına rağmen düzmece bir sağlık raporuyla alçakça katledildi. İnfaz anına tanıklık edenlere göre infaz başlamadan gökyüzü açıktı havada bulut gözükmüyordu. Ancak tam infaz anında gökyüzü birden karardı ve bardaktan boşanırcasına bir yağmur döküldü. Bu yağmur kısa bir süre devam etti ve Menderes defnedildikten sonra durdu. Sadece İmralı adası üzerine yağan yağmurun Allah’ın Menderes’e rahmeti olarak nitelendi, bu konudaki değerlendirmeyi İlahiyatçılara bırakıyorum.

zorlu menderes

Eylül sendromunu tetikleyen felaketler sadece ülkemizle de sınırlı değildir. Eylül ayı dünyada da birçok felaketle sebep olan olaylarla doludur. A.B.D’de 11 Eylül 2001 tarihinde gerçekleşen ikiz kuleler ve Pentagon saldırısında 2976 kişi can vermiştir. Son yılların bu en büyük felaketi ardından dünyanın siyasi dengelerinde de değişimler olmuş, ülkemizi ve İslam coğrafyasını yakından ilgilendiren hadiseler cereyan etmiştir.

1 Eylül 1939’da Almanya’nın Polonya’ya saldırısı ile yüzbinlerce cana mal olan II. Dünya savaşı başlamıştır. 2 Eylül 1942’de Alman Nazileri Varşova Gettosu ayaklanmasında 50.000 Yahudi’yi katletmiştir. 19 Eylül 1985 ‘de Meksika’nın başkenti Mexicocity’deki depremde 35.000 kişi can vermiştir. Eylül ayı bunun gibi daha nice felaketlerle doludur.

Ülkemizde de yukarıda sözünü ettiğim önemli hadiseler dışında irili ufaklı birçok istenmeyen olaylar Eylül ayında vuku bulmuştur. 6 Eylül 1985’de İstanbul Neve Şalom Sinagoguna düzenlenen terör saldırısında 21 kişi hayatını kaybetmiştir. Yine 6 Eylül 1975’de Diyarbakır Lice depreminde 2835 kişi can vermiştir. 13 Eylül 1980 günü Başbakan Süleyman Demirel ve CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit Çanakkale Hamzakoy’a, MSP Genel Başkanı Necmettin Erbakan ise İzmir Uzunadaya sürgüne gönderilmişlerdir. Sıra dışı Valilerimizden Recep Yazıcıoğlu müphem bir trafik kazasıyla hayatını kaybetmiştir, ve daha birçok istenmeyen hadise Eylül ayında olmuştur.

Bütün bu kötü hadiselere rağmen Eylül ayında hiç güzel şeyler yaşanmamış mıdır? Elbette yaşanmıştır. 13 Eylül 1921’de Sakarya Meydan Muharebesi kazanılmıştır. 1 Eylül 1922 günü Gazi Mustafa Kemal Dumlupınar meydan muharebesini kazanmasının ardından “Ordular ilk hedefiniz Akdenizdir. İleri!” emrini vermiş ve aynı gün Uşak’a girilmiştir. 9 Eylül’de İzmir’in kurtuluşuna kadar olan günlerde ise, Bursa, Eskişehir, Balıkesir, Alaşehir, Salihli, Akhisar, Turgutlu, Selendi, Manisa başta olmak üzere Egede birçok il ve ilçe Yunan işgalinden kurtarılmıştır. Hatay’ın Türkiye’ye ilhakının ilk adımı olan Hatay Millet Meclisi 3 Eylül 1938’de açılmış ve Tayfur Sökmen Devlet Başkanı seçilmiştir. 20 Eylül 1988 günü Seul Olimpiyatlarında Naim Süleymanoğlu Halterde 6 dünya rekoru kırarak 6 dalda olimpiyat şampiyonu olmuştur. 12 Eylül darbe Anayasası ile Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit başta olmak üzere eski siyasi liderlere konulan ömür boyu siyaset yasağı Türk halkı tarafından kaldırılmıştır. Milli mücadelenin ilk adımının atıldığı Sivas Kongresi 4 Eylül 1919 da toplanmış ve daha birçok güzel hadise de Eylül ayında gerçeklermiştir.

Bugün 16 Eylül Şehit Bakanlar Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu’nun ölüm yıldönümü. Sizler yarın bu yazıyı okuduğunuzda merhum Menderes’in katledilişinin yıl dönümünü idrak edeceğiz. Onu darağacına gönderenlerin hangi birini hatırlıyorsunuz? Ama o çoktan hatalarıyla ve sevaplarıyla milletin gönlünde yerini almıştır. Bugün bütün yurtta mevlid okutulacak, lokmalar dökülecek, paneller, konuşmalar, TV programları yapılacak. Bu etkinliklerde onu gönülden sevenler, izinde yürüyenler, davasına sahip çıkanlar da onu istismar etmeye, saptırmaya kalkan riyakar ve sahtekarlar da boy gösterecekler.

12 eylül

Bugün DP İstanbul İl başkanlığı anıt mezarda bir tören düzenledi oraya davetliyim. Adnan Menderes Demokrasi Platformunca Aydın Kültür Merkezinde DP Bakanlarından merhum Tevfik İleri’nin oğlu Cahit İleri’inin konuşmacı olduğu bir konferans var oraya da davetliyim. Çeşitli illerde anma toplantıları var oralara da davetliyim. Ayrıca İzmir’den ve diğer bazı yerel kanallardan programa katılma davetleri de aldım. Ne yazık ki hiçbirine iştirak edemeyeceğim, ama gönlümüz oralarda olacak. Allah Türk milletine bir daha böyle acı yaşatmasın. Türk milletinin birliğini, dirliğini, huzur ve refahını, yeniden sağlamak, kavgasız, gürültüsüz, kutuplaşmadan uzak, kimsenin öteki olmadığı, her yurttaşın hür ve eşit sayıldığı, komşuları ile iyi ilişkiler içinde ve dünyada itibarı olan bir Türkiye için onun davasının yüceltilmesine, yeniden şaha kaldırılmasına bugün her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Bu mesuliyet hepimizindir. Kalın sağlıcakla.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder