22 Nisan 2013 Pazartesi

EV. BURHAN APAYDIN VEFAT ETTİ (20 Nisan 2013)

Burhan Apaydın dualarla uğurlandı

20 Nisan 2013 Cumartesi; Türkiye Gazetesi - Melik Duvaklı İSTANBUL
Son nefesine kadar merhum Başbakan Adnan Menderes’in haklarını savunmak için çaba harcayan avukat Burhan Apaydın, dualarla defnedildi. Apaydın’ı son yolculuğunda binlerce seveni de yalnız bırakmadı.
Eski başbakanlardan merhum Adnan Menderes'in avukatı Burhan Apaydın, dün son yolculuğuna uğurlandı. Önceki gün evinde vefat eden Apaydın'ın cenaze namazı, öğle vakti Teşvikiye Camisi'nde kılındı. Apaydın'ın eşi Beyhan Apaydın ve yakınları taziyeleri kabul etti. Törene, eski TBMM başkanlarından Hüsamettin Cindoruk, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Orhan Erinç, eski İstanbul valilerinden Kutlu Aktaş, oyuncular Tarık Akan, Zafer Algöz, Cansel Elçin ve Apaydın'ın yakınları katıldı. Bir dönem milletvekili de olan Apaydın'ın Türk bayrağına sarılı naaşı, namazın ardından Zincirlikuyu Mezarlığı'nda defnedildi. Can yoldaşını kaybetmenin acısıyla oldukça bitkin olduğu gözlenen Beyhan Apaydın, "Menderes'in avukatlığı teklif edildiğinde bir an bile düşünmeden kabul etti. Son nefesine kadar da bu işin peşini bırakmadı. Gerçekten bir efsaneydi" dedi. Cindoruk, 1960 darbesinden sonra Apaydın ile birlikte avukatlık yaptıklarını belirterek, "Birlikte cezaevine girdik. Ben 2 ay sonra tahliye oldum, o 9 ay hapiste kaldı. Milletvekili seçilince tahliye edildi" açıklamasını yaptı. Beyhan Apaydın ise, "Ben Cindoruk gibi hatırlamıyorum. Bildiğim kadarıyla Burhan bey milletvekili seçilirken tutuklu değildi" diye konuştu.
BURHAN APAYDIN'IN KISA ÖZYAŞAM ÖYKÜSÜ
BURHAN APAYDIN adı, 1944 yılında kardeşi Orhan APAYDIN'' la birlikte çıkarmış oldukları "YENİ­DEN DOGUŞ" isimli aylık dergiyle duyulmaya başladı. Bir süre sonra, derginin "YENİDEN DOGUŞ" adının altı­na ikinci bir isim olarak "Bütün İnsanlık İçin" ibaresi ko­nuldu. Derginin adı, gerçekte Fransızca "Rönesans ­Renesaince" sözünün karşılığını oluşturuyordu. Böylece, Atatürk'' ün devrimleriyle başlayan ve Türk Milletinin medeni yaşam alanında yükselmesini amaçlayan bir ama­cın dergide benimsendiği ortaya konuluyordu. Bu dergi, 1954 yılına dek yayınını başarıyla sürdürdü. Dönemin  büyük ve gerçek bilim adamları arasında Adnan ADIVAR, Prof. Şekip TUNÇ, Prof. Ömer Lütfü BARKAN, Prof. Hıfzı TİMUR, Prof. Kazım İsmail GÜRKAN, Prof. Ziyaeddin Fahri FINDIKOĞLU, Prof. Tevfik BERKMAN gibi ünlü isimlerin yanısıra; edebiyat, tiyatro ve şiir ala­nında aruz vezninin dışına çıkmış şairler, düşünce adam­ları, yer alıyordu.
BURHAN APAYDIN adının tüm ülkede yaygın­laşması, İstanbul Hukuk Fakültesini 1945-1946 yılında bitirmesinden hemen sonra Ord. Prof. Dr. Ali Fuat BAŞGİL'' in "Esas Teşkilat Hukuku" -şimdiki adıyla­ Anayasa Hukuku Kürsüsü"nde tek asistanı olarak yer almasıyla başladı. BURHAN APAYDIN'' ın akademik ka­riyerde yer almasını özellikle Prof. Halide Edip ADIV AR ve Adnan ADIVAR ısrarla istemişlerdi.
BURHAN APAYDIN'' ın, Anayasa Hukuku kürsü­sünde Ord. Prof. Dr. Ali Fuat BAŞGİL'' in asistanı olarak görev almasından kısa bir süre sonra,1946 yılında "Der­nekler Yasası"nda yapılan bir değişiklikle, Siyasi Partile­rin kurulmasına izin verilince; o tarihe dek toplum yö­nünden eylemsiz bir durumda olan Anayasa Kürsüsü, siyasi eylemlerin yarattığı Anayasa sorunları bakımından birden ön plana geçti. Demokrat Parti'' nin kurulmasıyla birlikte sorunlar hızlandı ve Türkiye'' nin en çok okunan gazeteleri arasında bulunan Vatan Gazetesi başta olmak üzere, günlük gazetelerde ve dergilerde Ord. Prof. Dr. Ali Fuat BAŞGİL'' le birlikte yazıları yer aldı. BURHAN A­PAYDIN'' ın üniversitede yaptığı çalışmalar sonucunda, Prof. Dr. Hıfzı Veldet VELİDEDEOGLU'' nun dekanlığı döneminde 1947 yılında, doçent kadrosuna alındı.
Ülkede; hak ve özgürlüklerin, güvenceye kavuştu­rulması, zorunluluk durumunu yarattığından, ülkenin gerçekten "HÜR" düşünceli insanlarını bir araya getiren "Hür Fikirleri Yayma Cemiyeti" 1947 de kuruldu. Ord. Prof. Dr. Ali Fuat BAŞGİL bu derneğin kurucuları olarak ilk genel başkanı ve BURHAN APAYDIN da genel sekreter seçildi. "Hür Fikirleri Yayma Cemiyeti" ülkede demokratik bir tartışmanın kürsüsü ve öncüsü rolünü oynadı. 1946 seçimlerinin oy sayımlarındaki hilelerin ve baskıların ya­ratığı kargaşalara son verilmesi ve çözüm bulunması ko­nusunu ele alan "Hür Fikirleri Yayma Cemiyeti", 1948 yı­lında seçimlerin "Yargı Denetimi Altında Yapılması" dü­zenini ortaya koydu. Bu düzenek 1948 yılında Şemsettin GÜNALTAY''ın başbakan ve Prof. Nihat ERİM'' in başba­kan yardımcısı olduğu hükümet tarafından benimsendi ve TBMM'' den geçerek yasa Cumhurbaşkanı İsmet İNÖ­NÜ'' nün onayıyla yürürlüğe girdi. 1950 genel seçimleri bu yasayla yapıldı ve Demokrat Parti olaysız iktidara geldi.
Ancak, 1948 yılında Avukatlığa da başlayan BURHAN APAYDIN, o tarihteki siyasi davalarda sanık­ların savunmasını üstlenmenin yanısıra, Kağıthane'' de barut fabrikasındaki patlama sonucu ölümler ve yara­lanmalar meydana geldiğinden, fabrika sorumlu müdürü Em. General Hüseyin Emir ERKİLET'' in tutuklanmasıyla meydana gelen ve kamuoyunda "BÜYÜK DAVA" olarak nitelendirilen İstanbul Ağır Ceza Mahkemesindeki dava­da Hüseyin Emir ERKİLET' i savunma görevini üstlendi. Sonuçta, Hüseyin Emir ERKİLET aklandı. Ancak, davanın kamuoyunda değerlendirilmesinin BURHAN APAYDIN yararına yarattığı ilgi ve takdir, APAYDIN' ın diğer siyasi davalarda görevini başarıyla sürdürmesi de buna ekle­nince; İstanbul Hukuk Fakültesi' nde yönetmelik değişik­liği yapılarak, BURHAN APAYDIN "ya Üniversite, ya Avukatlık" seçimiyle karşı karşıya bırakıldı. APAYDIN, "İlmi, dışarıda da yaparım" diyerek, ortaokul ve lise sıra­larından itibaren Avukatlık mesleğine olan şiddetli ilgi ve isteği doğrultusunda AVUKATLIK mesleğini seçti ve üniversiteden istifa etti, (1950).
BURHAN APAYDIN' ın bundan sonraki yaşam dönemi; meslek ve siyasi yaşamı bakımından olduğu den­li, özel yaşamındaki ünlü aşkları bakımından da çok ha­reketli ve dalgalı bir süreç izledi. 1952 yılında, Demokrat Parti' nin Samsun milletvekili Hasan Fehmi USTAOGLU' nun Samsun' da yayınlanan Volkan isimli dergide, yazdığı bir yazıda ATATÜRK aleyhinde çok ağır bir dil.kullanması nedeniyle ünlü gazeteci ve tiyatro ya­zarı Cevat Fehmi BAŞKUT' un sorumlu yazı işleri müdürü olduğu Cumhuriyet gazetesinde bu yazıya şiddetle karşı­lık veren; yine ATATÜRK döneminin ünlü gazetecilerin­den Mekki Sait ESEN' in yayınlanan yazısı nedeniyle; Ha­san Fehmi USTAOGLU tarafından her ikisi aleyhine İs­tanbul Toplu Basın Mahkemesinde "Aşağılama" davası açıldı. Gazetenin sahip ve başyazarı ve ATATÜRKÇÜ o­lan Nadir NADİ, büyük bir telaşa kapıldı. Bunun nedeni, gazetenin hukuk müşavirlerinin ve başvurdukları tüm hukukçuların Cumhuriyet' te yayınlanan yanıt yazısında "USTAOGLU' nun Aşağılandığı"nın apaçık olması karşı­sında Cumhuriyet gazetesinin ve iki ünlü adının mahkum olacaklarının kesin kanaatini belirtmiş olmalarından kay­naklanıyordu. Nadir NADİ, "Cumhuriyet mahkum olur­sa, ATATÜRK' ün manevi kişiliği mahkum edilmiş ola­caktır" diye üzülüyordu.
O sırada, Cumhuriyet gazetesinin adliye muhabir­liğini yapan Feyyaz TOKAR, APAYDIN' lara başvuru ö­nerisinde bulununca BURHAN APAYDIN ve ORHAN APAYDIN dosyayı incelediler ve şu yargıya vardılar:
"ATATÜRK' e hakaret edene hakaret etmek, suç sayılmaz. "
İşte bu tezle duruşmaya çıkan Av. BURHAN A­PAYDIN, salonun yarısını dolduran karşıt grupların da bir oturum sonra takdirini kazandı ve mahkeme, adalet tarihine geçen aklama kararım, ayın gerekçeyle verdi.
BURHAN APAYDIN 1960 yılının 27 Mayısına dek olan dönemde, Cumhuriyet, Vatan, Milliyet, Tasvir, Za­fer, Tan ve Türk Sesi gazetelerinde makaleler ve kimile­rinde de üç yıldızlı  imzayla başyazılar yazdı.
Avukatlığını, kardeşi ORHAN APAYDIN’ la, üstün bir düzeyde sürdürdükleri 1950-1960 döneminde, 27 Ma­yıs 1960' ta meydana gelen darbe "Coup de Tat" sonucun­da, "Demokrat Parti iktidarının, Cumhurbaşkanı, Başba­kan, Bakanlar ve Milletvekillerinin davalarının savunma­sının üstlenilmemesi" doğrultusunda o dönemin İstanbul Barosu yönetim kurulunun verdiği "YASAK" kararını dinlemeyerek, başbakan ADNAN MENDERES' in savun­masını birlikte üstlendiler. Başlayan duruşmalarda BURHAN APAYDIN, ilk andan itibaren Hukukun ve Adaletin sesini yansız bir hu­kukçu ve partisiz bir Avukat olarak dünya basınını da hayran bırakacak bir doğrultuda yükseltiyordu. Bu du­rumu en güzel bir biçimde, Demokrat Parti iktidarının Yassıada' da yargılanan devlet bakanı ve başbakan yar­dımcısı Samet AGAOGLU, sonraki yıllarda yayınlanan, "Marmara' da Bir Ada" adlı kitabında, şu biçimde anlatı­yordu:
 "BURHAN APAYDIN ilk günden itibaren usul ilkele­rinden başlayarak, yasalara, hak ve adalet kavramlarına aykırı her uygulamayı şiddetle tenkid etti. Radyonun ünlü "Yassıada Saati"ni, Divan' a bir baskı olarak dam­galadı. İddianamenin incelenmesi için Avukatlara za­man bırakılmadan Mahkemelerin başlamasını yine bir baskı olarak karşıladığını açıkladı, savunacakları insan­larla görüşmek imkanını bulamadıklarından, acı acı şi­kayet etti. Bütün bunları söylerken öylesine dik ve ce­surdu ki, susturmanın yollarını aradılar ve APAYDIN' ı tutuklamaktan başka çare bulamadılar. “
   Samet AĞAOGLU yine kitabının 29.' uncu sayfa­sında, duruşmalarda ilgili olarak Avukat BURHAN A­PAYDIN' ın yaptığı bir diğer konuşmayı "Çok Önemli Çı­kış" olarak nitelendirip:
   Bu; davanın belkemiği olan hukuki tezin daha ilk du­ruşmada ortaya atılması demekti. Burhan Apaydın: "Şimdiye dek, ne siyasi tarihimizde ve ne de Adli tari­himizde seçim yoluyla iş başına gelmiş yasa yapıcı orga­nın kaza -yargı- gücü karşısında muhakeme edilmesi gö­rülmemiştir. Bu, ilk kez olmaktadır. Bu, dünya hukuku bakımından da çok önem taşımakta, dünyanın dikkatini ayrıca üzerine çekmektedir. Savcının bu bakımdan da insan hakları ilkelerine saygı göstermesi lazımdır. Oysa, bir yandan kendi savunacağımız kimselerle görüşemiyoruz, bir yandan da Radyo' da Yassıada Saati diye Mahkemeler üzerine etki edecek yayınlar yapılıyor. Bunu da durdurmak gerekir, dedi. "
    APAYDIN' ın tezini anlatırken gösterdiği soğukkanlı cesaret ilerdeki duruşmalarda çeşitli durumlar yaratabi­lir nitelikte idi. Saygıyla, fakat kesin konuşuyordu. MENDERES için ".. yere düşen CEVHER" diyor, Di­van' dan ileri sürdüğü konularda peşin karar istiyordu. BURHAN APAYDIN' ın bu çıkışı yaşam kaderinin bir dönüm noktası sayılabilirdi. Onu bu yüzden duruşma­lardan uzak tutmanın yollarını aradılar, buldular da.. "
    Kitapta devamla, BURHAN APAYDIN tutuklu o­larak Balmumcu' da geçirdiği aylar yüzünden, "...MEN­DERES' i savunamadı" demektedir.
    Devrin Milli Eğitim Bakanı Celal YARDIMCI' nın Avukatı Dr. Orhan ARSAL' ın "Silahların Gölgesinde" diye tanımladığı duruşmalarda, iddia makamını temsil eden Cumhuriyet Savcısı' nın MENDERES' i ağır aşağıla­malarla suçladığı ve "DÜŞÜK-SAKIT" deyimlerinin yer aldığı sözlerine, BURHAN APAYDIN' ın birden mikrofo­na geçip verdiği yanıtta, "Benim müvekkilim, Adnan MEN­DERES, bu memlekete 10 yıl hizmet etmiş bir insandır. Yere düşmekle cevher sakıt olmaz kadr-ü kıymetten" demesi üzeri­ne birden salon karıştı ve APAYDIN' a "Yuuh" sesleri din­leyiciler tarafından yöneltildi. Ortalık ciddi bir biçimde karışmıştı. Salondaki yüzlerce dinleyici, 27 Mayıs yöneti­minin seçip davetiyeyle gönderdiği kişilerden oluşuyor­du. APAYDIN yerine geçti. Gözlerini kapatarak oturdu. Mahkeme heyeti, kürsüden ayrılarak müzakereye çekildi. "Yuuh!'' sesleri devam ediyordu. Bir süre soma başkan ve üyeler yerlerini aldılar ve duruşmaya son verildiği açık­lanarak, APAYDIN' a "İHTAR" kararı verildiği bildirildi. Bu, APAYDIN' ın ilk tutuklanmasına yol açmıştı. Halkı silahlı ayaklanmaya kışkırtına suçu biçiminde nitelendi­rildi ve APAYDIN önce Harbiye' deki hücrelerden birine konuldu, bir hafta soma da Balmumcu Askeri Garnizo­nu' ndaki tutukevine gönderildi.
    Üç ay süren tutukluluk döneminde, Avukat OR­HAN APAYDIN, Menderes' in çektiği telgraf üzerine, hem Adnan MENDERES' in ve hem de Sıkıyönetim Mah­kemesinde BURHAN APAYDIN' ın avukatlığını üstlendi. BURHAN APAYDIN üç buçuk ay soma salıverildi. Salı­verme kararını veren Yzb. Yargıç Kaya ALPKARTAL, BURHAN APAYDIN' a ; "Yassıada' ya gitmemesini, Yassıada' da MENDERES' in avukatlığını sürdürmemesini ve her şeye karşın kendisini tahliye ettiğini, ve fakat yeniden geldi­ğinde bir şey yapamayacağını ", söylemesi üzerine, "­Mümkün değil, tarih karşısındayız, ADNAN MENDE­RES' in avukatlığını sürdürmek benim için tarih karşısın­da bir görevdir" diyen APAYDIN' a askeri yargıç; "-Siz bilirsiniz" yanıtını verdi.
    BURHAN APAYDIN, ADNAN MENDERES' in Anayasa'ya aykırı davranmakla suçlandırılmak istenilen "Anayasa Davası" duruşmasına çıkar çıkmaz, bu kez, Devlet Başkanı Org. Cemal GÜRSEL' in Adnan MENDE­RES' e iletilmek üzere Mili Savunma Bakanı Ethem MEN­DERES' e 27 Mayıs' tan kısa bir süre önce gönderdiği bir mektubun aslının okunmasını istedi. Cezaevindeyken, Cemal GÜRSEL' in mektubunun değiştirilerek okundu­ğunu öğrenmişti. Mektubun bir maddesi değiştirilerek 27 Mayıs eylemini yasal gösteren anlama gelecek biçimde 27 Mayıs sabahı radyolarda okunmuştu. Okunan madde " Diktatörlük yolunda yürüme" biçiminde MENDERES' e sesleniyordu. Ancak mektubun aslı öyle değildi: "-Sen milletin gözbebeğisin, millet seni seviyor, Celal BAYAR' ı devre dışı bırak, Cumhurbaşkanı siz olun" biçimindey­ken, 27 Mayıs eyleminin önderlerinden Alb. Alpaslan TÜRKEŞ radyoda bunu değiştirerek okumuştu. Konu çok önemli idi. Değiştirilen biçimiyle MENDERES' i Anayasa­yı çiğnemekle, "KAST" unsuru yönünden suçlamakla MENDERES hakkında verilecek idam kararının gerekçe­sini oluşturuyordu. Mektubun aslındaki yazı ise, Adnan MENDERES' in aklanması sonucunu verecek değerde idi. Bu durumda ise 27 Mayıs eylemi yasal olmaktan çıkacak­tı.
    BURHAN APAYDIN, bunu ortaya atmak isteyin­ce, duruşma bu kez vaktin gecikmesi ileri sürülerek erte­lendi. Bir sonraki duruşmada Adnan MENDERES mikro­fona gelerek, "- Bu çatının altında ülkenin yüksek çıkarla­rı bakımından konunun ortaya atılmasını uygun görmüyorum. Sayın avukatımdan istemini geri almasını rica ediyorum" deyince, BURHAN APAYDIN mikrofona gelip; "- Müvekkilimin hangi koşullar altında bu konuşmayı yaptığını bilemiyorum. Ben, müstakil - bağımsız-, müstakim-­dürüst- bir avukatım. Müvekkilime değil, hukuka ve vicdanıma tabiyim. Tarih karşısındayız, geri almıyorum" deyince, ve en­gellemeye karşın konuşmasına devam etmek çabası karşı­sında, duruşma yeniden ertelendi ve bu kez APAYDIN yeniden tutuklanarak Balmumcu askeri garnizonuna gönderildi. BURHAN APAYDIN artık, MENDERES' i sa­vunamayacak idi; üç ay sonra MENDERES' in idamından bir hafta sonra salıverildi. Avukat ORHAN APAYDIN, ADNAN MENDERES' i aynı şiddet ve cesaretle savun­mak isteyince; mahkeme başkanı tarafından konuşması kesilerek, susturulması yoluna gidildi.
    BURHAN APAYDIN, 1961 Ekiminde yapılan ge­nel seçimler sonucunda Ankara milletvekili olarak mecli­se girdi ve Anayasa Komisyonu Başkanlığına tüm partile­rin oy birliğiyle getirildi. Her iki kardeş, Meclis dönemi sırasında Avukatlık yazıhanelerini kapalı tuttular ve dava almadılar.
    1965 yılında yeniden mesleklerine dönen BUR­HAN APAYDIN ve ORHAN APAYDIN Eminönü' ndeki Sirkeci Palas hanındaki yazıhanelerinde çalışmalarını sürdürdüler.
    1976 yılında ORHAN APAYDIN, İstanbul Barosu Başkanlığına seçildi. Üç kez seçimi kazanan ORHAN APAYDIN, 12 Eylül 1980 de yapılan ikinci hükümet dar­besinden sonra, BARIŞ Derneği kurucu üyeliği öne sürü­lerek tutuklandı ve iki buçuk yıl tutuklu kaldı ve sonunda aklandı. Ancak tutukluluk süresinde hastalığı arttığından ve tedavi görememesinden dolayı 1986 yılında Alman Hastanesi' nde vefat etti. Yurt dışına çıkma iznine yönelik hükümet kararı vefatı sırasında aynı gün gönderilebildi.
    BURHAN APAYDIN, 1948 yılında başladığı Avu­katlık yaşamını sürdürmeye devam etti. Şu anda avukat­lığının 55.' nci yılını sürdürmektedir.
   Yüzlerce makaleleri ve biri "HÜRRİYETLERİMİ­ZİN TEMİNAT!" ve diğeri "ADALETİ ARAYAN ADAM" isimli 2 kitabı vardır. Çeşitli Hukuk konferansları vermiş­tir. Her iki kitabı, Yassıada davaları sırasındaki tutuklan­ması nedeniyle Sıkıyönetim idaresince toplatılmış ve kağıt yapılmak üzere İzmit' teki SEKA kağıt fabrikasına gönderilmiş olduğundan, şimdi her 2 kitabı da numune­leri esas alınarak aynen ve hiçbir yanı değiştirilmeden ya­yın hayalına alınmıştır. APAYDIN, yarım asrı geçen A­vukatlık yaşamında, girdiği duruşmalarda ilkIere ve ilkelere imza atmıştır. Bunlar halen ülkedeki avukatlar tara­fından uygulamalarda örnek alınmaktadır.
    Apaydın, siyasi yaşamında da meslekte uyguladı­ğı ilkelerinden ayrılmamıştır. Nasıl ki, bu bölümün 13-14. sayfalarında özetle yer verilen "Cumhuriyet Gazetesi­ Ustaoğlu Davası"nda savunmasını "Atatürk' e hakaret edene hakaret etmek suç sayılmaz" ilkesine inançla da­yandırmışsa, siyasi yaşamında da bu ilkeden ayrılmamış­tır. TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı' yken, Ankara' da Hukuk Fakültesi ile Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencile­rinden oluşan -Uğur Mumcu' nun düzenlediği ve Prof. Uğur Alacakaplan' ın yönettiği- "Atatürk' ün En Önemli Devrimi Hangisidir?" konulu açık oturumda;
    -"İkinci Cumhuriyet yoktur; Atatürk' ün tek ve ö­lümsüz Cumhuriyeti vardır," diyerek, 27 Mayıs Hükümet Darbesinden sonra Milli Birlik Komitesi' nin kullandığı "İkinci Cumhuriyet" deyiminin ortadan kaldırılmasına neden olmuştur. Başbakan İsmet İnönü, Apaydın' ın kon­ferans salonunda büyük karışıklıklara yol açan bu tanım­lamasından hemen sonra hükümet adına genelge yayım­layarak "İkinci Cumhuriyet" denilmesini yasaklamıştır.
    Diğer bir örnek şudur: 1952 yılında, irticadan kay­naklanan ve gazeteci yazar Ahmet Emin Yalman' a suikast girişiminden dolayı "Malatya Suikastı Davası" olarak tarihe geçmiş olan siyasi davanın duruşmasında, Yal­man' ın avukatı olarak, Atatürk ilkelerine inançla sahip çıktığını kanıtlamıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder